Sayfalar

Blogumuzda, eğitim öğretim ve genel kültürel yazılar bulacaksınız.
Matematik üzerine yazılar bulacaksınız.

İzleyiciler

12 Haziran 2008 Perşembe

Sınavlı Sistemlerle Öğrencilerimize İyilik mi Yapıyoruz Kötülük mü?


Okullarda eğitim öğretim işimizi yaparken esas hedefimiz , düşünen yorum yapan , okuduğunu doğru anlayan bireyler yetiştirmektir.

Öğrencilerimizin , sınavları esas amaç haline getirmeden önceki yıllarda bu amaca ulaşmak için daha somut bir ilerleme kayıt ediyorduk. 1965-1974 lü yıllarda öğrenciler daha iyi okuyorlardı tartışıyorlardı . Bence daha sağlıklı bir gelişme vardı.

Sonraki yıllarda Anadolu Liselerine hazırlık ve sonrası okulların Üniversite sınavlarına hazırlık derken birde baktık ki eğitimin yönü değişti.

Yani biz sağlıklı kişilikler yetiştirmek amacından saptık, sınavı kazanmak amaç olan bir uğraşı içine girdik.

Bu gün yine bir dershanede öğretmenlik ( Matematik Öğretmenliği) yapıyorum ve işim ; öğrencileri, sınavda daha çok net soruyu nasıl çıkarabilir? Bu konuda kafa yormak.

Ders işlerken öğrencilere bilimsel düşünceye ne kadar da vermeye çalışsam , ne yazık ki öğrencinin pek te hoş olmayan bakışları ile karşılaşıyorum. Yani öğrenci benden bu soruyu kısaca pratik olarak nasıl çöze bilirim bunun yolunu istiyor.

Yani ben dersimi öğretirken Matematik dersi öğretiminin öğrenciye vereceği kazanımlara doğru yürümek istesem de öğrencinin istemi bu değil.

Bunun için artık öğretim amacından sapmıştır.

Eğitim olayı hiç yok demek daha doğrudur. Özellikle dershanelerde ticari bir organizasyon olduğu için öğrenci “yalakalığı” ( hoş bir sözcük olmasa da günlük konuşma ağzıyla çarpıcı olduğu için bunu kullandım.) yapılıyor. Amaç öğrenci hoşnut kalsın, istediği olsun mutlu olsun. öğretmenleri İlkeli bir davranış biçimi sergileyemiyor.

Hani o örnek kişilik, kültürlü, bilgili öğretmen tipi yerine daha çok yeni tip öğretmenler, piyasa öğretmeni öne sürülüyor. Ne yazık ki bu da ilk etapta ilgi görüyor.

Bu nedenle eğitim yönünden de öğrenciye bir şey sunulmuyor.

Bilinçli ailelerin kendi emek ve katkılarıyla öğrencilerde bir ilerleme olanlar da var. Ancak bu çok özel bir durum. Azınlık. Sistemin kazanımları değil. Çoğunluk ne oluyor. Okullar bitse de istenilen bir kültür bilgi birikimine ulaşamıyor ve o özlenilen eğitilmiş kişilikli kuşaklar yetişmiyor.

Sonuçta bakıyoruz, Bu kadar okul açık bu kadar öğretmen var ve okullardan bu kadar öğrenci mezun oluyor fakat yetişen insanlarımızın davranışlarında nasıl bir değişiklik gözlüyoruz?...

Eski Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlarımızdan Sn Ziya Selçuk’un bir TV programında “ Biz öğrencilerimizi alıyoruz onları heder ediyoruz. Kazara bıçağın ağzından şans eseri kurtulanlar zaman zaman sivrilip bir yerlere geliyorlar.” cümlelerini kendim dinledim. Bakınız eğitim kurumunun en başında ki kişinin gözlemi bu ne kadar acı değil mi ?

Uzun sürede bu uygulamalar , yetişen kuşaklarımıza çok büyük zararlar veriyor. Bunu üniversite bitirmiş birçok gencimizle görüşüp tanıştıktan sonra daha iyi anlıyoruz. Bir zaman bu çocuklar üniversiteye girsinler de orada kendilerini toparlarlar diye düşünmüştüm ; ancak zamanla gördüm ki hayır. Üniversite bu eksikliği kapatamıyor. Aksine, sözünü ettiğimiz eğitimi almadan üniversiteye giden de oradan alabileceğini alamıyor.

Bunun için en kısa zamanda ülkemizin çıkarı için geleceğimizi kurtarmak için bu uygulamalardan bir an önce kurtulmalıyız.

Bu sınav sistemlerinden ( OKS, SBS, ÖSS…) kurtularak gerçekten kişilikli vatandaşlar yetiştirebilmek için , yeni uygulamalara girmeliyiz.

1 Mayıs 2008 Perşembe

Kibarlık Nedir? Kabalık Nedir?

Sorun yeni değil, eski bir konu. İnsanlar bazı insanları “ Ne kadar kibar”, veya “çok kaba” gibi sıfatlarla nitelendirirler. İnsanların bir çoğu da öyle olmadıkları halde kendilerini kibar göstermeye çalışırlar. Bu türden insanların gidip geldikleri yerlere gidip gelirler, onlar gibi giyinmeye, yiyip içmeye özenirler böylece kibar olduklarını ya da olacaklarını var sayarlar.

Kabalık da keza böyle bir şey. Bu türden davranışların bir güç gösterisi olduğunu kabul edenler de vardır. Ya da “insanlar, ancak bu dilden anlarlar” diye düşünürler .

Kibarlık uzun sürede elde edilen bir erdemdir. Bunu kısa sürede zeka ve yeteneği ile kavrayabilenler de var. Ancak çoğu zaman birkaç nesli içine alan bir davranış biçimidir. Aileden, yetiştiği çevreden davranışlarının bir çoğunu alırlar, nasıl görürlerse öyle davranırlar.

Davranışları ve kültürü; yemesi, içmesi konuşma tarzı ve üslubu, giyinmesi tüm bunlar o kişinin niteliğini oluşturur . Doğal olarak kişinin kibar mı kaba mı olduğunu bu davranışlarından anlarız.

Bazıları kibar görünmek için, pahalı yerlerde yemek yemek, pahalı giysiler giymek, takılar takmak gibi özenti davranışlarla bunu becermeye çalışsa da bunlar o kişilerin üzerinde emanet giysi gibi sırıtır. Bunun için bir şeyi özümsemek , içine sindirmek gerekir. Bu da zamanla olabilecek bir şeydir.

Doğal olarak çevremizde tanıdığımız kibar insanlar böyle yetişir. Örnek mi : Erdal İnönü

Kaba olmak ise yine aynı bakış açısından baktığımızda, davranışlarında kendisini gösterir. Bu sınıfsal, köylülük şehirlilikle ilgisi yoktur. Nice şehirliler vardır. Kibarlıkta köylülerin eline su dökemez. Konuşma tarzını bilmemek, kırıcı olmak bir kabalık gösterisidir. Birisini eleştirmek için kaba olmaya gerek yoktur, usulüyle, yoluyla yordamıyla öyle söz söylenir ki ne yenir ne yutulur cinsten sözdür. ( Anlayana!...) Ama kaba birisine onun anlayacağı dilden konuşmak, onun gibi kaba olmak da kibar birisine yakışmaz. Bir suskunluk bir bakış ezer bence. Bu da anlayana…

İnsanların özel arkadaş ortamlarında, ya da yakın bulunduğu insanlarla oldukları ortamlarda zaman zaman daha rahat davrandıkları bu nedenle de söz ve davranışlarında kontrolsüz oldukları anlar da olabilir. Bu o insanların genel karakterini etkilemez.

Şimdi kaba birisi bir kaşık isterken “ Şu kaşığı rica edebilir miyim ?” derse bu kişi kibar mı olacak? Ya da kibar birisi bir arkadaşına “ Şu kitabı versene” derse ( ilk kez tanıştığı birisi değil dikkat!) bu zatı muhterem, kabalaşmış mı olur?

Sonuç olarak insanları kibar veya kaba diye ayırmak elbette ki kişilerin doğal hakkıdır ancak önce kibarlık nedir ? Kabalık nedir? Ben neredeyim diye düşünmekte fayda vardır.

15 Nisan 2008 Salı

Sınava Bir Ay Kala

Sınava bir ay kala ne yapmalıyız. Nasıl bir çalışma yöntemi uygulamalıyız.
Eksiğimiz var mı ? Nasıl bunu tesbit edebiliriz. Kalan eksiklerimizi nasıl gideririz?.
sınavda soru çıkmayacak konular varmı ? son değişiklikler nelerdir?
Hepsi bu sayfada...
Telaşlanmayınız.

27 Mart 2008 Perşembe

Matematikte Problem Çözme

Matematikte Problem Çözme

Problem çözme daha önceden görülmemiş, yeni bir probleme uygun bir çözüm bulma sürecidir. Problem çözmek karmaşık bir süreçtir. Ancak problem çözebilmek bizim matematik becerimizin deneyimimizin gelişmesine bağlıdır.

Karşılaştığımız problemin benzerlerini daha önceden çalışmışsak çözümlerini yapabiliyorsak o problemi de rahat çözeriz.

Problem çözmek anlama, eleştirisel düşünme yeteneği gibi zihinsel becerileri de kapsar . Bu yetenekler problem çözmemizi de kalaylaştırır.

Anlama karşılaşılan problemin ne demek istediğini bilmektir. Olayın ne olduğu bu olayla ilgili hangi bilgi verilerinin verildiği , bu verilerin kendi aralarındaki ilişkilerin ne olduğu ve bu verilere bağlı olarak neyin sorulduğu nu açık seçik kavrayabiliyor olmasıdır.

Eleştirisel düşünmek, veriler arasındaki verilerin hangi sonuçları çıkaracağı veya çıkarması gerektiğini düşünmek, öyle olmasaydı başka türlü olsaydı nelerin olabileceğini düşünme veya olayı tersinden düşünmek gibi bir takım mantık yürütmelerinin yapabilme yeteneğidir Bu daha çok soyut düşünmeyi de gerektiriyor.

Bu tür alışkanlıkların kısa bir süreçte elde edilmesi zordur. Uzun süre çalışma deneyimleri edinmekle kazanıla bilen davranışlardır. Bu nedenle öğrencilerimize çok soru çözmelerini öneriyoruz. Her soru çözmek bir deneyim kazanmaktır.

İyi problem çözmek belli bir süreçten sonra kazanılır. Problem çözmede ille belli bir yolu kuralı uygulamak gibi bir zorlamaya mümkün olduğu kadar gidilmemesi önerilir. çünkü öğrenci kendi yaratıcılığını kullanarak farklı yollarla problemi çözebilir. Ancak bu genel çözüm yollarının kalıbının bilinmemesi anlamına gelmez onu öğrenmek gerekir.

Problem çözerken şu yolun izlenmesi önerilir.

Bu genel geçer olarak tespit edilen bir yoldur.

1. Problem iyi anlanmalı: Problemin ne olduğu nelerin verildiği neyin istendiği iyi tesbit edilmeli. Bunun için gerekirse birkaç defa okunmalı. Verilenler, istenenler ayrı başlıklar altında yazılabilir .

2. Problemle ilgili konu bilgileri hatırlanmalı. Problem matematiğin hangi konularıyla ilgilidir. Bu çözüm için gerekli matematik işlem bilgileri hangi bilgilerdir? Biliyorsam bu bilgiler nelerdir?

3. Problemi çözmek için kendimizde istek ve arzuyu yaratmalıyız.sonucunu merak etmeliyiz. Bunun kaç olabileceğini tahmin ederek çözüp bu tahminimizin doğru olup olmadığını kontrol etmeliyiz.

4. Problemin çözümü için bir strateji geliştirme: Problemin nasıl çözüleceğinin planını yapmaktır.Örneğin denklem kurarak mı çözeceği, ters işlemle mi çözmek istediği vb. gibi çözme işlemine başlamadan önce aklımızda nasıl bir yol izleyeceğimizi tespit etmeliyiz. Yoksa verilen bazı sayıları çarpıp, Bazılarını bölerek toplayıp çıkararak problem çözülmez. ( Neden? Niçin ? O işlemleri yaptığımızın bilinmesi gerekir. Amacımız nedir ?)

5. İşlem yaparken dikkat edilmeli işlem hatası yapılmamalıdır.

6. Bulunan sonuçla tahmin edilen sonuç kaşılaştırılmalı. bulunan sonuç aklın mantığın süzgecinden geçirilmelidir. Doğru mu ? Yanlış mı ? Bu sonuç işlemde yerine konulup kontrol edilmelidir.

KİM KORKAR MATEMATİKTEN?

KİM KORKAR MATEMATİKTEN?

Matematikten korkmak mı ! Niçin? Kim korkar Matematikten, insanlar neden korkarlar.

İnsanlar bilmedikleri anlayamadıkları şeylerden korkarlar. Korkunun kaynağı bilgisizliktir. Matematik bilinen öğrenilebilen anlaşılabilen bir bilim olduğuna göre, niçin korkulsun matematikten?

Bilindiği gibi matematik bütün bilimlerin gelişmesine yardımcı olan ve kendi içerisinde gelişen bir bilimdir.

Matematik korkusunu yenmenin yolu matematiği öğrenmektir. Matematiği öğrenirken “ anlamaya “ çalışınız. Anlamadan ezberleyerek geçmeyiniz. Ezberleyerek matematik öğrenilmez.

Matematik sorgulayan bir bilimdir. Neden? Niçin ? soruları sorulmadan bunlara yanıt verilmeden matematik öğrenilmez, öğretilmez.

herkese öğrenebildiği kadar matematik öğretebilmeye

Matematik öğrenmemizin, çalışmamızın amacı şudur.

İnsanlara mantıklı düşünme alışkanlığı kazandırmak, sağlam karşılaştırmalar yapabilmesini sağlamak , matematik mantığı ile hareket etmeleri, bu mantığı günlük yaşamlarında kullanma alışkanlığı kazandırmalıdır.

Bu mantığı matematik olmadan kazandırmanın bir yolu yok mu? Bir çok çalışma araştırma yapılmıştır. Ancak en sistemli düzenli olarak bu mantığı öğretmenin matematikle mümkün olduğu görülmüştür.

Örneğin ; satranç oynayarak da mantıklı düşünme alışkanlıklarının bir kısmı kazandırılabilir. Ama yalnızca bir kısmı. Bu o oyun kuralları içerisindeki deneyimlerle sınırlıdır…

Daha Çok Matematik.

Yetişmekte olan kuşaklara daha çok matematik öğretebilmek onlar için daha güzel olur. Ancak bunu tespit ederken öğrencilerimizden sıkça işittiğimiz “ Hocam, köklü sayılar bizim ne işimize yarıyacak ! Hocam rasyonel sayıları hayatta kullanmayacağım ki , ben oyuncu olacağım, matematik benim neyime… “ gibi sorularını anımsamamak mümkün mü ?

Bu soruların yaklaşımındaki yanlışlığı şuradadır. Matematik dersinde öğretilenlerin hepsinin yaşamda doğrudan kullanılması gerektiğidir. Eğer bu bilgiler doğrudan kullanılmıyorsa bu gereksizdir anlamını taşıdığıdır.

Halbuki öğrendiklerimizin her birini her zaman günlük hayatta doğrudan kullanmayız. Onlar bizim dolaylı olarak sorunlarımızın çözümünde bize yardımcı olur.

Örneğin; bir futbol antrenörü oyuncularına onları yetiştirirken antrenmanlarda , maçta doğrudan kullanmayacakları birçok çalışmalar yaptırır ip atlatır, jimnastik yaptırır, engel atlatır v.b bütün bunlar sporcunun direncini artıran çalışmalardır.

Matematik çalışmalarının bir kısmını da böyle düşüne bilirsiniz. Aslolan kişinin zihin gücünü, muhakeme yapabilme yeteneğini geliştirmektir.

Bunun için herkese daha çok matematik…